Recai böyle girer işte meydân-ı filozofiye dalkılıç!
Aziz kaarilerim, geçenlerde bir ahbabın dükkânında bilgisayar denilen âlet vesâtetiyle miniklerden müteşekkil bir fitbol takımını anlatan bir filim seyrettim. İmdi bunlar İspanya’da imişler ve aralarında birkaç kız fitbolcu da bulunan bir takım kurmuşlar. Takımın adı “Margatania”; onca müsabakada tek gol kaydına bile muvaffak olamadan habire gol yeyip durmuş kuzucuklar. çnsan seyrederken ciğeri dağlanıyor. Tam 271 aded gol yemelerine mukabil bir tane olsun atamamışlar. Biri deyor ki içlerinden, “Hanım arkadaşımız bir tane atmıştı fekat ofsayit olduğu içün sayılmadı.” Öteki, “Biri az kalsın atacakmış fekat ben görmedim, arkadaşların yalancısıyım.” demeye getiriyor. Bir başkası, “Biz müsabakaları hep sıfıra karşı kaybederiz.” derken insanın içi ezileyor efendiler! Hocaları konuşuyor bilahire, “Ruhlarını hiç kaybetmeyorlar, önemli olan da bu zaten.” diyor, “Bir araba dolusu gol yediklerinde bile öfkelenmiyorlar!”
COŞTUM, HURÛŞA GELDİM
Bu kısacık filimi seyrederken aziz dava arkadaşlarım, şu fakiyrin kafasını âdeta –nasıl derler- metafizik bir ürperme, filozofik bir karıncalanma istiylâ etti. Mâlumunuz, felsefeyle başım hoş değildir, kezâ Müslümanların felsefe denilen lâubâli disiplinle fazlaca yüzgöz olmasını da doğru bulanlardan değilimdir; velâkin bacak kadar çocukların serdettiği kemâlat ve cihanın türlü türlü işlerine karşı gösterdikleri ârifâne ve zarifâne duruş ruhumun tenha, saklı ve loş bir yerinde öylece durduğu anlaşılan filozofi iştihasını tahrîyk eyledi. Coştum, hurûşa geldim!
Esasen muhterem muhiblerim, şu el kadar sabî-sıbyanın onca mağlubiyete mukabil top oynamaktan vazgeçmeyişlerindeki azim, ne kadar dervişâne bir tavırdır! Hazreti Yunus Emre’nin buyurduğu gibi, “gönülsüz derviş” bu çocuklar yahu! Evet, bir mıkdar müteellim oldukları hallerinden anlaşılayorsa da asla nevmîdî göstermeyorlar. Nesildaşları gibi mızmızlanmadan vaziyfelerini yapayor, formalarını geyip antirenmana çıkayor, çalışıyor çabalayor ve her maçta bir kova dolusu gol yeyip evlerine avdet edeyorlar. Taşradan bakan biri, “A bu çocuklar utanmayı arlanmayı kaldırmış.” şeklinde düşünebilir. Kat’iyyen yanlış! Zira aziz muhiblerim, tefelsüf olunursa görülür ki, insan dahi öyledir; daha doğduğu esnada mağluptur ve eceli muhakkaktır. Yine de üzülmez, neş’esini kaybetmez; hiç ölmeyecek, hep sıhhatli ve mes’ud olacakmış gibi “oyun”u ciddiye alır, gündelik işlerini takiyb eder. Kaldı ki hüzün onun mutlak kaderidir ve fâni dünyada “bâkıy” olabilmenin yegâne şartı vaziyfeyi hülûs-u kalb ile dosdoğru yerine getirmektir. Öyle ise hep mağlub olarak galebe etmek de mümkindir; bu masum sabîler bize işte bu ince nükteyi gösteriyorlar, fekat ibret almasını bilene.
SAN MARINO TARAFTARI İDİM, FEKAT...
İmdi kararım kat’idir; esasen hayli zamandan beri San Marino milli takımı taraftarı idim, fekat San Marino şirin ise de ne de olsa ecnebîdir ve kazık kadar heriflerden müteşekkil bulunayor. Margatania fitbol takımı ise kâffesi mâsum çocuklardan müteşekkil olmak hasebiyle mâsum hükmündedir ve taraftarları olmakta beis yoktur zannımca.
Şimdi deyeceksiniz ki, “Bu sabîler büyüyünce ne olacak?” Allah ömür versin de büyüsünler efendiler; dünyaya gösterdikleri şu nümûne-i hüsn-ü misâl değişir mi sandınız?
Buracıktan şu sütunlar vâsıtası ile bilcümle Margatanialı mahzun fitbolcu kerataları fahrî torunum ilan ediyorum ki ibret alınsın; şu sabîlerin mahzun hâlinde nice yetişkin gaafilin ömrünce asla erişemeyeceği irtifada duran bir ruh asaleti parıldayor vesselâm!