"Göğerçin postası" marifetiyle ele geçen bir ibret levhasını takdımımdır
Bakındı hele ey azizler, her işi temam ettik de sıra fıstıki yeşile mi geldi; buyrunuz millet el'an cayır cayır başörtüsü mes'eleşi hakkında ahkam kesmekle meşgul bilfiil. Yok efendim isteyen takarmış da, isteyen başı açık gezermiş de, bundan kime neymiş felan. Birtakım muhitler ise ise gilobal ve arşiulusal bir mahiyet kazandırarak aziz ve mübarek idarecilerimizin aldığı bir kısım isabetli kararları, "insan haklarına mugayirdir; hangi asırda yaşıyoruz bilader" diyerekten zimparalamağa kalkışıyorlar.
Yahu arkadaşlar, siz bu işleri, bizi idare eden maküleden iyi mi bileceksiniz? Eğer kim devlet-i fahimanemiz "başörtüsü muzirrdir; dergahta, hankahta, bergahda giyilmesi kat'iyyen menü'dür diyorsa elbet bir bildiği vardır. İmdi siz zannedersiniz ki onca mekteplerde okumuş, ecnebi lisanlarını yalayıp yutmuş, Evropa görmüş aziz ve kıymetdar idarecilerimiz laf olsun kabilinden birtakım zecri tedbirler almaktalar, haşa yahu; öyle şey olur mu? Ölüler sanırmış ki diriler hep helva yiyor icabında. Ne yani, bu işleri dövlet ve hökümet-i fazılanemizin mohterem erkanı bilmiyor da, sizin gibi çorabı delik, karnı yırtık takımından mı öğrenecektir bahusus? Sayı ile insafa gelelim arkadaşlar; başörtüsü yasak deniyor ise elbette sizin gibilerin asla ve kat'a akıl erdiremeyeceği birtakım ince, nazik ve tabii sizin bilmenize lüzum görülmeyen bazı nükat vardır galiba alelhusus: Binaenaleyh, sonradan görmeler gibi ne oldum delisi kılıklarına bürünüp, hokumatı tenkide yeltenmenin alemi yoktur. Öyle "insan hakları, vicdan hürriyeti felan fulan.." gibi ecnebi ağızlarıyla idare-i şahanemizin siyaseti hakkında ileri-geri elfaaz-ı galatatda bulunmak seza değildir.
Nerde eski zemanlar bilader; vaktiyle ayak da belli idi, baş da; netekim şimdi her bir kimse dünya ve memleket ahvali hakkında imal-ı fikr etmeye başladı. Sen bilmezsin ey kaarı, bir zamanlar Beyoğlu'nda, Nişantaşı'nda papyon giravatlı, sakız gibi beyaz gömlekli, rugan pabuçlu, takım elbiseli beyefendiler, kollarında Şanzelize'de esen bahar rüzgarlarının medeni itirlarını derhatır eden kibar kostümlü, sık hanımlarla gezinirler idi; Beyoğlu bir mekteb-i edeb idi ki iş icabı İstiklal Caddesi'nden transit geçmek ızdırarında bulunanlar dahi Evropai takım elbise telebbüs etmeden oracıklarda görünmekten haya ederler idi; vakta ki ahali canım İstanbul'a dökülünce vatandaş evine kapanmak zorunda kaldı; Lö Bon'ların yerini lahmacuncular, Baylan'ın yerini seyyar ciğer yahnicileri istila eyledi. Nerden bileceksiniz bilader, bu ahaliyi haddini bilmez bir makule haline getiren hep o Ednan Bey'dir; taşranın köylüsüne, bayırın görgüsüzüne "canım vatandaşlarım" dedikçe bunları bağ-bacak zaptetmez oldu. Hatta bir aralık -inanılır gibi değil fekat biz bu eyyamı gördük ey aziz monserler- bunlar memleketi bile idare edebilecekleri zehabına dahi kapıldılardı. Neyse kim birtakım umur erkan görmüş, kibar ve görgülü memleket evladı ise müdahele etti de o kabustan kurtuluverdikdi. Lakin kar etmedi, bu güruh-i nabeca yeniden cesaretlendi, sağda-solda "biz bu memleketi niye idare edemeyelim, biz de mektep-medrese gördük" diyerekten efelenmeye, birtakım siyasi gürültüler çıkarmaya başladılar. Be bil ader, adamın "mektep-medrese" deduğu ya Elbistan İmam-Hatip Okulu ya Kastamonu Leyli-Meccanı Lisesi. Hokumat ayıp olmasın diyerekten kapıya "lise" levhası aştı diye bunlar horozlanıp "kültürden, ilimden biz de anlarız biraz" teranesiyle memalikin huzurunu ifsad ettiler. Netekim işte hal-i pür melalımız ortadadır buyrun icabında!
Örtünmeyin efendim, siz bu işi memleketimizin hakiyki evlatlarından iyi mi bileceksiniz; bir bildikleri var ki "örtünmeyin" deyorlar değil mi? Bakınız yine adamlar hüsnüniyetli olduğu için sizi adam yerine koyup mes'elenin esbab-ı mucibesini izah eyleyorlar, deyorlar ki, "başörtüsü bir siyasi fırkanın piropogandasını yapmak demekir, binaenaleyh bu bir nevi bölücülük manasını tazammun etmektedir. Üstelik bu şekilde örtünmekle layıklık de on paralık olmaktadır; halbüsam ki asrilik örtünmeyi değil bil'akış açılmayı icab ettiriyor; bahusus açılın ey ahali." Buyrun izah; daha ne istiyorsunuz bilader; bir de derler ki bize bu memlekette Kunta-Kinte muamelesi reva görülüyor felan; ayıp oluyor arkadaşlar, bakınız gaayet bitaraf bir nazarla bakayorum mes'eleye.
Sonra nedir o sakal felan? Hamdolsun memleketimizde cayır cayır çilet faprikaları imalattadır; bahaneye mahal yok, "çiletle yüzümü doğruyorum, suratıma sap sürmekten perişan oldum" deyenlere buyrun, birbirinden değişik modellerde elektrikli tıraş makineleri mebzuldur bilakis. Kesin arkadaşlar; hokumat "kesiniz be" diyorsa elbet bildiği vardır; keseceksiniz. Bu arada eliniz değmiş iken üst dudaklarda fuzuli bir kalabalık teşkil eden tahta fırçasını andırır kıl yığınını da kesmeniz, layıklığımize daha bir revis u revnak verecektir şüphesiz.
Uzun saç nedir arkadaşlar; arslanlar gibi düz ense tıraş olmak varken nedir o atkuyrukları; hayır, medeni bir nimet olsa, elbette şu memleketin hakiyki evlatları "uzatın arkadaşlar" der, uzatırsınız. Şimdi "kesin" diyor, aceba niçin "kesin" diyor; siz şuncağız aklınızla bu gibi incelikleri kavrayabilir misiniz bakalım; efem?
Bakınız dövletimiz diyor ki, felanca fırka muzirrdir; kapattım!"; bitti! Daha işi eveleyip-gevelemekte mana yok; nedir o tiransferler, yeni fırka kurmalar felan. Ne yapacaksınız? Faaliyetinde devletçe mahzur görülmeyen şair fırkalara girip, arslanlar gibi çalışacaksınız. Sizinki fırka idiydi de, şair fırkalar fitbol kulübü mü arkadaşlar; bu memlekette, memleketi sizden daha iyi düşünen kimse yok mu yani? Ayıp ölüyür!
İmdi hakiykat şu merkezde: Dövlettir, döver de sever de; sizi sevdiği, adam yerine koyduğu zaman iyi de, "kesiniz saçınızı bakayım" dediği zaman mı kötü? Hot-zot etmeyeceksiniz; deli danalar gibi, "idareciler bu işi bilmiyor, melmeket yanlış yolda, neyse ki biz varız; bu işi ancak biz düzeltiriz" demeyeceksiniz; kalp kırmayacaksınız. İki gönül bir olunca samanlık seyran olur mamafih!
Bakınız ben bunları keyfimden yazmayorum ey kaarı; agah olunuz. Umur-i devlet, öyle sandığınız gibi basit değildir. Netekim bakınız siz layıklığı de bilmeyorsunuz. Layıklık demek, "bırakın bu fasa fiso işleri; siz kendi işinize bakınız netekim" demektir. Bilader bizim melmeketin her kahvesinde en azından üç kabine teşkiline kafi ve vafı miktarda rical-ı dövlet, akşama kadar maça kızı kovalayıp pisti kızartmakta; siz bilirsiniz de, ekabiran-ı dövlet bilmez öyle mi? Şaşarım bu akıllara binaenaleyh. Hokumatımız farz-ı muhal "otomobil sürerken yolun sağından gidiniz" deyor mesela; e canım keyfinden mi söylüyor? Şimdi siz kalkıp, "melmekette hürriyet var, istediğim yerden giderim, insan haklarım on paralık oluyor" diyebilir misiniz? İşte bu başörtüsü, sakal, bıyık felan aynen buna benzer; ince işlerdir; bilmezsiniz bari susun bilader; "işittik ve itaat ettik" deyin, gerisini böyüklerimiz esasen hallederlerdir netekim.
Melmekette pahalılık var buyrunuz; sebebi hokumatımız midir? Yahu bu melmekette herkes iktisat allamesi bilader; her kafadan bir ses çıkınca enfilasyon ölüyür bittabi. Sonra da büyür, düzeltebilirsen düzelt.
Yatın kalkın dua ediniz bence (tabii içinizden); arslan gibi böyüklerimiz yemiyor içmiyor, melmeketin hayrina düşünüp taşınıyorlar icabında; bu kadar eziyet vatana hizmet aşkı olmasa çekilir mi arkadaşlar? Bari kıymetini takdir eden bulunsa; bakınız, "bunlar işi bilmiyorlar" deyip ecnebi melmeketlerinden heyet-i vekile mi idhal edeceğiz; bırakalım şu hakiyki melmeket evlatları arslanlar gibi çalışsınlar, kafalarını karıştırmayalım; biz de biliriz deyu gürültü yapmayalım; bakınız bizler muti, haddini bilir, edepli, itaatkar bir güruh olsaydık şimdiye bize gökte uçan kuşlar yetişemezdi fekat bahusus hep bu Ednan Bey yüzünden gelmiştir bunlar başımıza. Vakta ki İsmet Paşa'mızın kadr u kıymetini bilmedik ne oldu; buyrunuz netekim!
Benim için hava hoş arkadaşlar; ben sizin halinize üzüldüğüm için yazayorumdur bunları; sud-temam vesselamdır mamafih.
Merhaba ey kaarıın-ı güzin; "hayırdır, Recai Bey'in kafasına yoldan geçerken bir balkon saksısı mı düştü" diyerekten ne azim taacuplere gark olduğunuzu görür gibiyim; hamdolsun sıhhat u afiyetteyim; bulunduğum sinn-i kemale rağmen, birtakım arkadaşların yaptığı gibi devlet kesesinden uçaklara binip, yetmiş iki düvelin ekabirini ziyaretle "sebabet nümayışı" yapmaya kalkışanlar kadar "dinç" sayılmasam da ehibbayı meşrur, esirrayı mebhut edecek kertede berhayatım çok şükür.
Diyeceksiniz ki, "Madem bu kadar iyisiniz de efendim, şu yukardaki satırlar ne oluyor felan?"
Aslında neşretmeyecektim lakin, istedim ki milletin birtakım arkadaşların, elinde pirpit zembiliyle sıkoda bacaklarına bakmadan "meydan-ı suhan"da kendine şöhret temin etmeye kalkışan bazı arkadaşların hakiyki simasını tanısın; bilsin:
İşbu yukardaki lafızları, nerede hizmet gördüğünü bilmeniz üstünüze vazife olmayan bir kaarı-i mahsusum, (haydi adına "göğerçin postası" diyelim) hususi bir yolla bana ulaştırmış bulunuyor. "Pek zarif ve ince bir rik'a ile" kaleme alındığı çok şu götürür işbu makalenin altında muharririnin imzası mevcut lakin, "nisbeten genç bir kaabiliyettir; belki ilerde ıslah olur" gerekçesiyle fas etmedim. Kendisi, ötede beride bana elfaz-ı galiza ile sebb u setm ile geçinir bir adem olup, şu günlerde "uzunkavakaltındayatarüyüroğullarığillerden" gibi tuhaf ve gülünç bir lakap ile tanınmak derdinin ısrarındadır. Uzun lafın kısası, bu zat-ı mahutu, önümüzdeki şu kısa vadede hatırı sayılır bir devlet arpalığında idare meclisi azası olarak görürseniz şaşırmayasınız diye son derece hafı usullerle ele geçirilmiş şu ifadesini sütunlarıma derce mecbur kaldım idi. İbrettir bil'akış!
Haftaya bundan çok daha mühim siyasi, ilmi, hikemi, edebi ve ali mevzularla sizleri irşad edebilmek ümidiyle ey azizler.