"Müdahane-i Aliman" ne demektir; o beyandadır!
Hazreti Ali -kerremallahüveche- Efendimiz buyurmuş kim, "İlim bir nokta idi fekat onu cahiller çoğalttılar." İmdi ey azizler buyrunuz şu lafzin derinliği üzerine biraz tedebbür edelim: Bugün kime "İlim nasıl bir şeydir?" deyu sual etsek heman su mealde bir cevap alırız: "İyi olmaz mı; hem nasıl; sual eylediğiniz ayıp, ilim elbette iyi bir şeydir!" Pekala ilim niycun eyi bir şeydir diyerekten istifsara devam etsek derler ki, "İlim kötü olur mu bire; otomobiller neyle yürüyor, tilefonlar nasıl çalışıyor; hepsi ilim kuvvetiyle değil midir filan." Bakınız iki cihan serveri, "Efendimiz"in bizzat, "Ben ilim şehriyim; Ali dahi bu şehrin kapusudur." diye taltif eylediği Hazreti Ali başka bir şeyden bahsediyor -agah ol kaarı; dikkat kesil-; diyor ki, ilim esasen bir noktadan (veya kim siz deyiniz bir "nükte"den) ibaretti fekat cahiller çalışa didine onu teksir ettiler. İmdi denilmez mi bilader, "Sen bu işi Hazreti Ali Efendimiz'den iyi mi biliyorsun ki, ezbere konuşmaktasın?"
Bu mesele esasen "epistemology" diye tabir olunan ilim felsefesinin en çetrefil mevzularından biridir ve esasen eski zamanın alimleri bu gibi hususları avam beyninde konuşmamağa dikkat ederlerdi; niycun der iseniz çünkü adam meseleyi bilmediği için kazı koz anlar, olmadık manalar çıkarır. Netekim rivayet ederler kim Hallaç-ı Mansur'un bu gibi mevzularda beyn'el-nas ileri geri konuştuğunu işiten mutasavvıfın-ı kıramdan Beyazıt Bistami demiş ki, "Biz Mansur'un çarşıda pazarda söylediği lafızları, mahzenlere kapanıp, kapıları kilitlemedikçe kendi aramızda bile konuşmazdık." Kıssadan hisse, her laf her yerde söylenmez lakin ey yarenler, sen söyleme, ben sükut geçeyim, beriki duymazlıktan gelsin, nasıl düzelecek bu işler? Ben icabında Sezai Bey gibi takma dişle fındık kırmağa kalkışıp, ak saçına bakmadan konser konser dolaşan ve bu arada genç ve istikbal vadeden muharrirleri kandırarak arabalarını suiistimal eden birisi olsamdi neyse; hele İrfan Bey refikim gibi serin kış günlerinde "kombi"mi yakaraktan leziz ve turfanda "yerli malı" haftalarına layık bilumum kuruyemişleri ekl ederek elalemin galatatini tashih ile imr'=ar-ı vakt eyleseydim yine neyse idi, fekat ben şahsen ve bizzat Recai'yim arkadaşlar!.. Benim bahusus imla tashihi ile uğraştığım vaki değildir; bu "imla" bahrinde benim vazifem imlasızları imlaya getirmekten ibarettir, o kadar. Pek-ala bilirsiniz ki bu esnada sözüm kifayet etmediği yerde münasip kol ve bilek hareketleri refakatinde "beden lisanı"nı işti'mal ettiğim de olmuştur. (Bkz: Birtakım eski yazılarım.) Temam, ara-sıra fitboldan, musikiden, tirendazlıktan ince fasıllar açtığımız olmuştur netekim fekat siz aziz kaarilerimi onbeş günde bir olsun irşad etmez isem kendimi pek fena hissediyorum bileşiz.
Sadede avdet ediyoruz; lafı gevelemenin alemi yok bire biladerler; bugün beşeriyetin ilim ilim diye kendini helak eylediği, uğruna deve yüküyle altun sarf edip onca meşakkatlere girdiği ilim, beşeriyete hiç de lazimli bir şey değildir. Netekim Hazreti Yunus'umuz ilmi "kendini bilmek" olarak tarif eyliyor ve mana zinciri bir hadis-i kudsi ile ikmal olunuyor: "men arefe nefsehu, fekad arefe Rabbehu"; yani kim, "Kim ki kendini bildi, Rabb'ini bildi" vesselam. Tabii bu izahı arifler meclisinde sarf etse idim, mana esasen bütün cidarıyla tekemmül ettiği içün başkaca lafza hacet kalmaz idi fekat yine de serhe devam ediyorum: Yani demektir ey yarenler, sizin ilim ilim diye düğme iliklediğiniz şeyin kısm-i küllisi birtakım teknolojik hokkabazlıklardan ibarettir. Teknolojiyi tahfif etmiyorum lakin "ilimdir" deyu teknolojiye perestis etmek hatadır arkadaşlar. İlim odur ki neticede insani kemal mertebesine eriştirir; bilcümle eksiklerini ikmal ile insanı "insan" eder. Bugün ilim namına tahsil olunan mesailin ekseri pıratiğe ve tekniğe müteveccih el marifetlerinden, görgü ve malumattan ibarettir, gafil olmayasız!
Netekim buyrunuz, geçenlerde "ilim adamı" diye bilinen, ekabiran-ı hükümet nezdinde pek itibar gören bir pirofosurun kitabını karıştırdım; önümüzdeki asırda aziz Türkıya'mızın ahvalini tefsir eden, tuğla cesametinde bir eser kaleme almış; ben zannederdim ki bu içtimaiyatçı takımı sadece olup-bitenle elakadar olur; meğer öyle değilmiş, adamlar Noştiradamus kafiri gibi gelecekten haber vermeğe dahi başlamışlar. "Canım adamcağız pirofosurum deyu her kitabını kıravatla yazacak değil a, bunu da picamayla yazmak canı çekmiştir." diye hoşgörerek kitaba nüfuz ettikte gördüm ki mesele başka. Adam lafı dondurup dolaştırıp "irtica" davasına getirip bırakıyor; be bilader üzüm mü yiyeceksin, bağcı mı döveceksin? Yok efendim Osmanlı kendini tekemmül ettirememiş de, kendini tekemmül ettiremediği için "Sevres" gibi tabii bir neticeye müstehak olmuşmuş da, derakab idare-i cumhuriyyemiz bu içtimai te'hırı bir an evvel ikmal kasdıyla acul adımlar atmak ızdırarında kalmış da, işbu mürteciler bu tempoya tahammül edemeyub, eski nizama hasretlenirler imiş; bu mürteci kaafilesi her işe ayak direyerek aziz Türkıya'mızın ınkısafına mani oldukları için, bunlara ne ceza tertib olunsa az bile gelirmiş fulan. İnan olsun bu fasaryaları okur okumaz heman,
-Yok yau? demekten kendimi alamadım; aklıma derhal Koca Ragib Paşa'nın,
"Meşhurdur, fisk ile olmaz cihan harab,
Eyler ani müdahane-i alıman harab"
beyti geliverdi. Rahmetli diyor ki, "Herkes bilir ki bu dünya fisk u fücur ile harab olmaz; dünyanın mahvina sebeb olan alimlerin dalkavukluğa soyunmasıdır." E, bilader gördün mü hikmeti; birtakım genç kaarilerim diyor ki, "Recai Bey, aceba siz genç şairlerimizi sevmiyor musunuz filan?" Yahu böyle beyit tertib ettiler de sevmedik mi a canım; adam bilmem kaç asır evvelinden bugünleri görmüş gibi öyle bir hikmet söylemiş ki tam isabet!
Şimdi ey azizler bu adam ilim sahibi pirofosur olunca biz netekim bostan korkuluğu mu olmaktayız? Devenin boynu misali işbu hükmün neresini düzeltmeğe kalkışsan cı-faide, çünkü adam bu hükmü "ilim olsun" diye vermiyor; böyleleri evvela parmaklarını isladüben havaya kaldırıp etrafı dinlerler ki "rüzigar nereden geliyor" anlayabilsinler. Rüzigarın istikametini kestirdikte heman o mahiyette fetva vermeğe başlarlar kim Bab-ı mesihatin fetvası yanında kaç para eder? Hayır, bilakis bence yanlış da olsa içtihadlarında samimi olsalar içim yanmaz lakin bunca "müdahin"lik, neticede devrin pahalı mansiblarından birine konmak içündür. Ne diyeyim, tahsil ettiğin ilme yazık hey koca pirofosur. Güya aklınca aziz Türkıyamız, bir ara rejim faslına muhatab kalırsa bunu vekil mi yapacaklar, başvekil mi nasb edecekler, gönlünden ne geçer bilinmez.
Daha evvel yazdım di arkadaşlar; işte ben bunun içün kasd-i mahsusla mektebe gitmedim. Rahmetli pederim, "Oğlum Recai, elalem mektebe gitmek için sabahlara kadar boza-leblebi satıp da tahsil mesarıfı içün didinirken sen niycun ilme talib olmuyorsun" deyu yalvar-yakar olduğunda, "İşte bunun gibi ademlerle bir tutulmamak için sevgili pederim." diyemezdim de içimden geçerdi. Netice itibariyle mektep-medrese görmemekle daima iftihar etmişimdir. Hani Bektaşi'ye demişler ki,
-Erenler, gömleğin kirlenmiş de meşine dönmüş, ya niycun yıkamazsın?
Bektaşi,
-Yıkadığımı farzet, tekrar kirlenecek?" deyu isticvab edince beriki atılmış,
-Kirlensin yahu erenler, yine yıkarsın!
-E, ne anladık, yine kirlenecek...
-Tekrar yıkarsın efendim, o kirlendikçe sen yıkarsın; adet böyledir!
Erenler dayanamamış,
-Yoo canlar, demiş, "O kadar uzun boylu değil; ben bu dünyaya gömlek yıkamaya mı geldim bire?"
İşte bu içtihatsız pirofosurun "müdahane"si bana bu latifeyi hatırlattı; ben bu dünyaya muktedirlerin gönlü hoş olsun diye fetva vermeğe gelmedim ey erenler. İlim ise hamdolsun mektebe gitmedik lakin müktesebatımız bize kafidir; hoca görmedikse, suna buna müdaheneye tenezzül etmeyecek kadar ibraz-ı şahsiyyet eylemeyi öğrendik çok şükür. Siz yatup kalkub şükrancalık secdelerine kapanın ki "ilim" denilen şey, sadece mektep-medrese görmüşlerin inhisarında değildir.
Ya ben dahi mektebe gitseydim haliniz nice olurdu ey canlar varın siz düşünün!
Galiba maksud hasıl oldu, "İlim bir nokta idi, onu cahiller çoğalttılar" sözünün manası tebellur etti. Hani adamın biri demiş ki, "Ya Rabbi, sen beni dostlarımın şerrinden halas eyle, düşmanlarımı ben hallederim"; işte o hesab ben dahi diyorum ki, "Ya Rabbi, sen bizi böyle müdahin alimlerin ilminden koru, cahillerle biz nasıl olsa başederiz."
Buyurun ey azizler; bu duaya cümleten diyelim amin!