Siz dersinizi çalışın ey azizler; biz daha ölmedik!
Memleketin dağ gibi meseleleri birikmiş duruyor; siyasetten hazetmiyorum lakin ne zaman siyaset perhizine niyet etsem sırf aziz vatanın hatırı alisi içün kerhen ve zarureten elakadar oluyorum. Bendenizin esasen siyasi meselelerde kafa yormak mecburiyetinde kalması, fevkalade san'atkar bir nakkaşa badana yaptırmak cinsinden bir külfettir. Filvaki bütün terbiye ve irfanım civanmerdlik noktai nazarında tekasüf eylemiştir ki Frenkçesi şövalyelik demek olur. Kaari zanneder ki şövalyelik fakirfukaranın sırtından geçinip yan gelip yatmak ve boş zamanlarda at binip kılıç şakırdatmaktan ibaret bir züppelik meşgalesidir; kat'iyyen yanlıştır arkadaşlar. Vakıa bu kerih "şövalye" lafzını sırf okuyucunun cühela taifesi anlayabilsin diye yazdımdı; bizim lisanda şövalyelik, kısmen civanmerdliğe tekabül eyler. Civanmerdliğin şövalyelikten fazlası vardır, eksiği yoktur. Fazlasını merak edene derim ki civanmerd, umum lisanlardaki müteradiflerinden ziyade olarak dini mübini İslam ile şereflenmektir ki, gavurun şövalyesi nezaket ve sehavette sırtına kanat takıp havada pervaz eylese bile bir mü'minin sırf rızai Bari içün yolun ortasından bir taşı alıp kenara koymasıyla eriştiği feyiz irtifaına yükselebilmez.
İstirtat: Yeri gelmişken izah edeyim; bazı temiz kalpli kaariler sual ediyorlar, diyorlar ki, "Edison'a rahmetli dersek günaha girer miyiz; bize şifa olan nice ilacı ehli kitabdan birtakım adamlar keşfediyorlar, onlara dua etsek günah olur mu; çok sevap işleyip hüsnü ahlak üzere bulunan birtakım gayri müslimler cennete girer mi filan." İmdi bu nazik bir meseledir ey ehibba: Şehadet kelimesini dil ile ikrar, kalb ile tasdik eylemeyince kimseyi durup dururken müslim sıfatına idhal edemeyiz. Lakin her fiilin ecrini Yaradan takdir eyler. Cennete gelince biz buyurun derdimize yanalım; oradaki mevkiimiz garanti imiş de kimlerle komşuluk edeceğimizi mi merak etmekteyizdir? Zaiddir; cennette kimse kimsenin yerini daraltmaz aziz kaarilerim. Biz fiilimizi ıslaha bakalım; inşaallah orada dahi cümleten mülaki oluruz.
Evet, civanmerdlikten bahis açmıştık da lakırdı bakınız nerelere kadar tenevvü etti; esasen bir insanı hayata civanmerd olsun diye yetiştirmek lazımdır. Etrafa bakıyorum, "doktor olsun, mühendis olsun, işletmeci olsun" teranesinden geçilmiyor. Be bilader bunlar düşünülmeden sarf edilmiş temennilerdir. Adam dediğin evvela civanmerd olur, bilahire hangi mesleğe intisab etse fark etmez. Şimdi bakınız, ben bizzat şahsen öyle uzun boylu resmi mekteplere gitmemişdir fekat civanmerdlik tahsilinden sair mesleklerde ihtisas kesbine zemanım kalmadı; şekvacı mıyımdır? Bil'akis siyasetten başka mesleği bulunmayan nice eşhas ile kendimi mukayese ediyorum da iftiharım artıyor. Buna rağmen memaliki Türkiya'nın siyasi mes'elelerinin hallinde fikri hissemin vazgeçilmez bir hamule teşkil eylemesi, şahsi noktai nazarımdan müessif bir haldir; isterdim ki siyaset yerine bahusus civanmerdlikle, bilhassa san'atla, edebiyatla meşgul bulunayım icabında.
Dikkat buyruldu ise "ilim"i bu meyanda ta'dat etmedim, çünki ilim mevhibe işi değildir; Cenabı Mevla, kim dilerse ona ihsan buyurur. Üstelik ilim, insanlık hallerinin "lazımı gayrı mufarık"ı da sayılmaz; nice ilimden behredar olmayan insan vardır ki melaike gibi yaşar, er gibi ölür. Buna mukabil ilim erbabının içinde nice aklıkarışık zevat bulunduğu malumunuzdur. Hayır, ilim fenadır filan demiyorum; iyidir, hoştur velakin tek başına insana kifayet edecek bir nesne değildir vesselam.
San'ata gelelim; şahsen san'ata pek mayil bulunduğum için söylemiyorum fekat bilinmelidir ki san'at, din ve bu meyanda tasavvufun müşterek bir lisanı vardır ki bunların üçü de mavera ile irtibat halinde bulunurlar; bu babda san'atın en kavi derecesi civanmerdlik olup, ben bu sözü şahsen bende civanmerdlik madeni mebzuldür diye söylemiyorum; bir şey varsa vardır, yoksa yoktur arkadaşlar.
Şimdi vesvese edersiniz ki Recai Bey, vaktiyle muntazaman tahsil görmemişliğin intikamını, ilme, mektebe, tahsile filan çamur atarak telafi davasındadır. Değil lakin öyle olsa bile ne icab eder ey kaari Netekim buyrunuz balada tafsil ettim. Bizzat ilim tahsil etmemekle beraber serdeylediğim zihni irtifaın beni buralarda nasıl tenha bıraktığını siz elbette bilemezsiniz; ben bunları keyfimden yazmıyorum kaarilerim; belki size bir faidesi dokanır, belki içinizden birinin intibahına vesiyle olur diye anlayacağınız bir lisanı münasiple şuracığa derceylemekteyimdir.
İstirtat: Münasebet almış iken izah edeyim; bir kısım "okuyucu"lardan bir takımı "anlamıyoruz Recai Bey, böyle küflenmiş lafları nereden buluyorsunuz; bu yaştan sonra lugat karıştırmak ağırımıza gidiyor" filan yollu serzenişlerde bulunuyorlar. Ey okuyucu, ben sırf anlayasınız diye "tecahülü arifane" makamına inmekteyim. Manasına takat yetiremediğiniz elfaz ile karşılaşınca elbette lugate müracaat edeceksiniz. Frenkçe talim ederken lugate bakmaktan arlanmazsınız lakin ana lisanınızı daha validenizin batnında iken sular seller gibi bellediğinizi vehmedersiniz. Şükredin ki şu tahriratımı ecdadın tekellüm ettiği lisana hakkıyla hürmet ederek değil de Frenklerin "light" diye tesmiye eylediği hafifletilmiş bir tarz üzre yürütmekteyim. Eğer bu usule tevessül etmese idim haliniz ne olurdu ey "okuyucu"lar? Vakıa kat'ı ümmid eylemeyiniz azizler; herhangi bir makaleme lugate müracaat eylemeksiniz nüfuz eylediğiniz gün, bana danışmaksızın kendinizi "okuyucu"luktan kaari mertebesine terfi ettirebilirsiniz; memnun olurum.
Gelgelelim san'at mebahisine: İşte bu bir mevhibedir Cenabı Hak ancak bazı kullarına müyesser kılmıştır ve dikkat et ey kaari, san'atın şubesi yoktur; o bir "külli lisan"dır; kime nasib olmuş ise o kişi bütün varlığın tefsirinde sahibi seyfü kalem olur. Bu babda musiki ile "keşf"in, edebiyat ile "marifet"in, mimarlık ile tefekkürün arasında sır perdesi kalmaz; hepsi aynı "küll"ün muhtelif cüz'leri olarak aynı teraneyi terennüm ederler. İşbu mevhibeye sahip bulunup da anı hüsni eda olarak temessül edebilenler civanmerdlik makamına vasıl olurlar ki, bu makamda doktorluğun, mühendisliğin, entelektüelliğin, alimliğin esamesi okunmaz. Bana hürmet gösteriniz de eneiyyetim artsın, tefahurum kabarsın diye söylemiyorum; ders olsun, ibret olsun, ibret alın, istikametinizi düzeltin diye yazıyorum aziz kaarilerim. Çünkü pek çokları bilmez, gazatada yazıp çizmenin ne ağır mesuliyetleri vardır. İmdi pek çoğunuz beni tanımaz bilmez; yazdıklarımı okuyup "yahu bu adam esaslı şeylerden bahsediyor; biz elbette bu adamların bildiklerini bilmeyiz" diye okuduklarınıza göre amel edersiniz. Peki, yanlış anladı iseniz, ameliniz batıl ise ne olacak; günahı Recai'ye veya bir kısım muharrir arkadaşın boynuna?
İkaz: Bakınız muharrir arkadaşlarım, yeri geldi de dercediyorum; yaptığımız işin vebali büyük. Bugüne kadar işinize karışmadım lakin yarın Ruzı Mahşer'de sorarlarsa "netekim ben işte filan gün yazdımdı" der vebalden sıyrılırım. Kaari takımı bize bir emanettir; bana göre hava hoş; icabında askerlik hatıralarımı anlatır, işi kıssadan hisseye bağlar, yakamı sıyırırım lakin siz aynı şeyi yapmaya kalkışırsanız facia olabilir. Buyurunuz dersimizi iyi çalışalım. İki günlük fani dünyada boynumuza bir de kaarilerimizin vebalini asmayalım.
İşte böyle aziz kaari; davulun gürültüsü uzaktan hoş gelir; zannedersiniz ki bu Recai güya civanmerdliğini isbat davasındadır: Haşa! Ben bunca elfazı nefsimi müdafaa içün değil fekat nefsimi tezkiye içün sarf ettim. Anlayan kaari sıfatını muhafaza etti; anlamayan "okuyucu" kaldı. Moralinizi bozmayınız benim vefadar okuyucularım, günün birinde siz de kaariler zümresine ilhak olabilirsiniz; birkaç üniversite bitirdim, şöyle doktorum, böyle teyyare mühendisiyim diye vesvese etmeyiniz; zamanla geçer inşaallah.
Siyasi işleri bana bırakınız; bunca gaflete rağmen bu memleket nasıl ayakta duruyor zannediyorsunuz ey azizler; gayreti hükümet ile mi?
Müsterih olunuz ve dersinizi çalışınız; biz daha ölmedik!