3 min read

Yine "tavzih" geldi gül yüzlü yardan...

Aziz kaarilerim sizin tabii haberiniz yoktur; bizim Zeman gazatasının üst katındakiler geçenlerde cümle muharrirler ile toplanarak bir kısım kararlar almışlar; bu mukarreratın sizi ve bizzat şahsımı elakadar eden en mühim tarafı, makalelerimin bundan böyle dörtbin yedi yüz karakter ile tahdid olunmasıdır. Esasen bu kadar karakter adem olana kafi ve vafidir fekat siz bilmiyorsunuz, iki gün evvel şunun bunun sehvini diline dolayuban imrar-ı vakt eyleyen takımından İskender Bey refikimden okkalı ve bittabii çok "karakterli" bir tavzih aldım. Gönlüm ister ki temamını şuracığa derc eyledikten maada erinip-üşenmeyip mektubun imlasını da tashih edeyim; ne mümkün bilader? 4700 karakter dediğin "hamdele-salvele" demeden tükeniveriyor. Halbusa üst kattaki azizlerin bizzat şahsıma bir muafiyet tanıyarak, "karakter hesabının sözü mü olur Recai Bey, icabında bütün gazata emrinize müheyyadır" demelerini bekler idim lakin -mesmuatıma binaen- gönüllerinden geçmiş olmasına rağmen gazatanın "bir kısım" muharriri kazan kaldırır deyu beni de tahdide maruz bırakmaya mecbur olmuşlar.

Her ne ise, gelelim İskender Bey'in tavzihatına; bilader mektup değil Menakıb-ı Hazret-i Battal Gazi mübarek; temamını derc etmek gayr-ı kabil olduğundan bir kısmını derc eyliyorum, affoluna!

"Huzura yazılmıştır" başlığından sonra bizzat kendi şahsımı medheden birtakım fasıllar var ki nazar değer endişesiyle o kısmı meskut geçiyorum. Bilahire diyor ki; buyurun: "Ben ki üstad-ı yegane bildiğim zat-ı pürvayenize nazaran makalat-ı şerifinizi kesüb muşamba bezlere sarup hırz-ı lisan niyyetine boynumda gezdirmeden, yahut bir şişe suya bandırıp her sabah ve akşam şifa niyetine bir çorba kaşığı içmeden dili çözülemeyen, feth-i lisan idemeyen bir şirhor olaraktan.." deyip uzatıyor ve nihayet manahn-ü fih'e geliyor; buyrun: "İmdi biz zatınıza bu derekelerde hürmette kusur etmez iken Zaman ceridesindeki sahife-i harsı (kültür sayfasını kasdediyor) hazırlayan sahib-i hırs u zeka zeyreklerden (yani delikanlılardan) biri marifetiyle mesmu-ı saadetinize nabeca irsal buyrulan bazı tezvirat sebebiyle (yani kulağınıza üflenen birtakım iftiralar demek istiyor) bendenize "hünkara huriye kim bakar" şiddetinde bir tar'ize tenezzül buyurularak aykırı bir bakış atfedilmesi üzerine bizim bendehanenin cidarları (evin duvarları) sarsılmış ve az kalsın çatı başıma yıkılayazmış idi. O hal-i hazin içre geçirdiğimi hafakanlar ile ihtiyarımızı yitirip Şeb-i arus deminde semaa kalktığımız esnada bizim yavrucaklar -babamız elden gideyordur, yok mu imdad eyleyen- misillu şeydalandıkça.. (filan gibi laflardan sonra diyor ki).. biz ki cenab-ı devlethane-i şahaneden (yani bizim evden diyor) öksürük sesi gelse zatürree ollan bendeganınızdanız, ne vesile ile sizin aleyhinize söz söylemekliğimize inanılmaktadır?! "Ardından yemin-kasem faslı başlıyor; netekim, "Eğer kulunuz, hakkınızda bir tek kelam-ı na-resa ve na-reva sarf ettiysem, vakıf sabunu yiyen fareye döneyim de gözüm kör olsun!" Bu arada İskender Bey'imiz benim Zeman ceride-i feridesinde çalışan civanmert dostlarımı muhbirlemeyi ihmal etmemiş; "Zeman'daki şu ferasetli tıfillerin (tıfil dediğine bakmayacakmışız; sinnen hepsi kavak yellerine tutulmuş, akıl ber-heva civanlar olup tam da panayırlarda sigara paketlerine halka atacak yaşta imişler) bendenizin size olan mahabbetimi kıskanıp, gözünüze girebilmek için masumane tezviratta bulunacaklarını elbette fehmedersiniz. Mamafih böyle bir suçumuz var ise bari yüzümüze söyleseniz, paylasanız ama gazetede ifşa etmeseniz iyi değil mi idi? Ben onların, sizin hakkınızda söylediklerini hiç huzura arz ediyor, yahut Ayine'me yansıtıyor muyum?

Gerisi laf ü güzaf; vakıa istintak ettim bu İskender Bey medresede edebiyat talimiyle meşgul bir zat olduğu için Türkçesi kaat üstüne fena durmuyor lakin kelimatı fazla koşturmaktan naşi bir hayli yorduğu anlaşılıyor; zahmetli cümlelerinden sızan alın teri bu hükmümü isbata kafidir. İyidir hoştur deyip geçiyorum; tabii tashihe kalkışsam 4700 karakter bu meşakkate kifayet etmez. Mektubun aslı tam dört sahife olmasına rağmen medhimi beyan eden fasılları sükut ile geçtiğim için ancak bu kadar ihtisar etmek mümkin olabildi.

İmdi eman dileyene kılıç çekilmez bittabii; memnun ve mahzuz oldum. Hele makalatımı medresede talebeye nümune-i imtisaldir diyerekten kıraat ettirmesi İskender Bey'in esasen ehl-i dil takımından olduğuna dair bir hayırhah işarettir. Ümmid ederim ki sair neo-ulema işbu mektuptan ibret alırlar da sağda solda kil-ü kaal edip talebelerine avur-zavur talim ettireceklerine memalikin en mühim meselelerinden bahis makalatımı öğütlerler.

İskender Bey refikim pehlivan tefrikasını andırır mektubunda bir mühim meseleye daha temas buyurmuş; ezcümle der ki, "Farz-ı muhal acebam Ayvazzade Beşir Beyefendi'ye aba altından dahi sopa göstermemeniz ya niçündür deyu sormayacağım." Bak bak ferasete bak! Guya beni dolduruşa getirip elimi kana bulayacak. Yahu mirim elbette onun dahi bir sırası vardır lakin kendi halinde paşa paşa yazıp-çizen, bizzat şahsıma karşı hörmette kusur işlemeyen bir çelebiye niçün ilişeyim?

Şimdi aklıma geldi ki ben esasında bu hafta yine memleketin akıbeti hakkında mühim irşadlarda bulunacaktım. Bu İskender Bey refikimin araya mektup tefrikası sokaraktan zihnimi dağıtması şüphemi mucib oldu. İrfan Bey biraderime tez zamanda soracağım, o bilir, bir istintak etsin bakalım, bu İskender Bey kardaşımızın Susurluk komisyonunda raportörlük yapmış bulunması ihtimali var mıdır aceba?

Hayır, benim için neyse; fekat memleketi bir an boş bırakmaya gelmez!