Bir "Hakkı fenomeni"dir sürüp gidiyor; n'oluyor yahu?
Bizim gazatada lisan hassasiyetine dair makale döktürenler artmaya başladı; bittabi bu vaziyetten hoşnud oluyorum. İyidir, yazsınlar, çizsinler, insanın tekellüm ettiği lisanı kırkından sonra olsa bile öğrenmeye azm-ü cezm-i kasd eylemesi takdire şayan bir faaliyettir; mahzuz oluyorum bilakis; aferin gençler!
Gençler dedikse Çırpıcı Çayırı'nda ayak topu kovalayan, Tavuk Pazarı'nda gazel okuyan takımından tıfl-ı ebcedhanı kasdetmemekteyim elbette; herbiri çoluğa-çocuğa karışmış, sakalına ak düşmüş cinsinden olgun ve dolgun muharirler bunlar; evladım yaşında oldukları için gençler deyu tesmiye eyliyor ve hassasiyetlerini tebcul eyliyorum. Mesela İskender Bey diye bir delikanlı var netekim, fevkalade terbiyeli, mahcub, gayretli bir genç. Divan şiirine bir miktar aşina bulunması nokta-i nazarından ayrıca dikkatimi çekiyor; divan şiiri malum Osmanlı müfekkiresinin menbaıdır. Bu cümleden bilistifade "Divan-ı Recai"den bahis açmaktan teeddüb ederim. Sadece şu kadarıyla iktifa etmeli ki bizim meyanımız ve meydanımızda divan şiirinden telezzüz etmeyenlerin mevkii, samuin sıfatıyla oturup mebahise kulak kesilmek veya çay-kahve hizmetlerini ifa eylemekten ibaret kalır; bilinmiş ola! Her neyse geçenlerde muttali oldumdu; aynı sahifada yazıp çizen Musta'fendi Bey diye bir delikanlıyla lafı ortaya düşürmüş bunlar. Bu Musta'fendi Bey de gayet müeddep ve meraki bir çocuk. Tutturmuşlar "izafet eki böyle yazılır, yok efendim sonu ayınla biten kelimat şöyle tasrif edilir" filan. Hayır takdir ediyorum filan da şuracıkta mesleğin piri mevkiinde bir böyüğümüz var; Hint horozları gibi muaraza eyleyeceğimize ihtilafımıza dair ondan hükkamlık istesek de kaarilerimiz hakiki vaziyetten haberdar olsalar diye bir endişeleri yok maaşallah. Sert elenselerle birbirlerini hırpalayıp duruyorlar. Yahu arkadaşlar, haydi bu vadide mürettep divan sahibi zevattan bulunmaklığımı bir tarafa bırakıyorum; tamam sizler gibi mektep-medrese görmemiş olabilirim; kırk defa yazdımdı: Ben bilhassa tahsile gönül etmedim ki dimağım ve akli melekelerim bu esnada teşevvüşe uğramasın, milletime sakin kafayla hizmet edeyim. Ve netekim yıllardan beri arslanlar gibi hizmet ettim de kötü mü oldu; buyrunuz? Bazı arkadaşlar, "şöyle mi yazılmalı, böyle mi okunmalı" diye kendini nahak yere helak ederken, ben ilim ve irfan bahr-i muhitlerinin (ki "okyanuslarının" demek oluyor) Cebel-i Tarık'ı olmuşum fekat huyum fena bilader, mahviyetkarlığım o kerteye vardı ki bazen ben dahi kendimden müşteki sıfatıyla, "yahu Recai bu kadar harabati görünme, alem hakiykat zannediyor" diyerekten nefsimi paylamaktan bizzat kendimi alıkoyamıyorum canım.
Haydi bunlar ilm-i irfan vadisinin sert rüzgarlarında kanat alıştıraraktan cevelan etmeğe namzed genç kaabiliyetlerdir deyip hoşgörelim; pekiy, sinnen emsalim bulunacak yaşlara gelmiş sair lisan zaptiyelerine ne demeli? Yahu ey azizler siz ki torun tahtına kurulacak, takma dişlerinizin banyodaki bardakta olduğunu unutup leblebi çekirdek çıtlatmağa kalkışacak bir vakte erişmişsiniz ki şükür gerektirir. Oturup kaza namazı kılacak ve sair vakitlerde Mesnevi karıştıracak demde iken kalkıp elalemin hatalarını işaret ile zevklenmektesiniz. Hayır, madem bu münasebetle memlekete hizmet arzusu izhar ediyorsunuz, -olabilir- bari elaleme açık vermeyiniz.
Bakınız bugünlerde dikkat ediyorum, matbuatın namdar kalemşorları iki makaleden birinde "Hakkı Usta"larına atıfta bulunmaksızın tahrir edemiyorlar. Geçenlerde meraka düşüp "Osmanlı Müellifleri"ni, "Sicill-i Osmani"yi, İsmail Habib merhumun "Türk Teceddüd Edebiyatı"nı ve sair teracim-i ahval kitaplarını yokladım; birçok Hakkı var keza lakin bunların "Hakkı Usta"larına tesadüf edemedim. Bende bir taaccüb hasıl oldu ki nasıl; yahu bu zat benim dikkat-i fahimanemden nasıl dur kalabilir; edebiyat dünyamızda bir "Hakkı" fenomeni var iken ben böyle kıymetdar bir zatı nasıl ıskalamış olabilirim icabında diyerek kendimi ayıplamak üzereydim ki İrfan Külyutmaz beyefendinin hazakatli makalesi imdada yetişti; "Hakkı fenomeni"nin aslını astarını öğrendik; mutmain olduk.
İrfan Külyutmaz dedim de aklıma geldi; kendisini şahsan çok takdiyr edeyorumdur. Doğrusu onun emsali nice eşhas takma dişlerini evvelki akşam nereye koyduğunu derhatır edebilmek için remil döktürürken İrfan Bey'in -ismiyle müsemma olaraktan- elalemin imla kusurlarını tashih içün irfanını bezl eylemek yolundaki hamiyyeti nazarımdan kaçmış değildir. Gençliğinde pehlivanlığa temayülü var mı idi bilmem lakin üslubunda vaktiyle ağır sıklet boksörlüğü veya pehlivanlıkla iştigal eylemiş gibi mütehakkim bir eda seziliyor. Belki de eskiden Şimali Afrika'da lejiyonerlik filan yapmış da olabilir; her neyse bu gibi hususiyetleri üstümüze vazife olmaz. Bizzat ben şahsa İrfan Bey'in tahriratını okurken pek şadi oluyorum; mübarek bu hafta ne yazmış ise ertesi hafta onu tekzib eder mahiyette gazatamızın musahhih kadrosunda çalışan delikanlılara ateş püskürüyor. Tabiiy kendisi matbuat alemindeki kıdemi itibariyle (tahminimce otuz küsür seney ancak ikmal etmiş olsa gerektir) henüz pek taze olduğu için işin tabiatına nüfuz edememiştir zannımca. Şimdi esasen niyetinin salih olduğuna şahsan kanaat etsem de, matbuat hususundaki tecarib-i kesiremden istifadeyi akledemediği için tökezleyip durduğu kanaatine vardımdı.
Katiplik, musahhihlik gibi mühim mevkiilerinde çalışan çocuklar esasen gazataların en kıritik elemanları olurlar; niçün? Çünkü bir muharriri rezil veya vezir etmek keyiflerine kalmıştır. Herbiri istikbalin namdar edebiyatçı taifesine katılmağa şimdiden namzet oldukları vechile muharririn makbulünü ehveninden tefrik etmesini pek iyi bilirler. Şimdi İrfan Bey her olur-olmaz vesileyi, yani milli ve dini bayramları, mübarek kandil günlerini, dişe dokunur vilayetlerimizin kurtuluş sene-i devriyelerini, hatta Kocakarı fırtanası, Sitte-i Sevir ve sair gündönümü gibi fırsatları mucib sebep ittihaz ederek, "dost bağına bahanesiz girilmez" fehvası mucibince bu arslan gibi delikanlılara fındık, fıstık, kuru üzüm, leblebi, pestil, dut pekmezi, incir, ceviz gibi leziz yemişlerimizden manidar miktarlarda teşekkül ettirilmiş mütenasip mevsim hediyeleri gönderse ve sepetin üstüne "İrfan ağabeylerinden atinin büyük ediblerine bir tuhfe-i naçiz" yazılı bir kart iliştirse idi, bu tuhaf tashih hatalarına muhatap kalır mı idi dersiniz?
Ben şahsa bizzat kendim gazatanın en üst katında temekkün eden ali zevat ile samimi olmaktansa az evvel bahsettiğim kritik mevkiilerde bulunan civanmerdlerle hoşbeş etmeyi tercih ederim. Üst kattakiler esasen gül kadrini bilen umur görmüş insanlardır, lakin sahifa sekreteri, bilgisayar operatürü, musahhih gibi arslan parçalarının alaka ve ihtimama herkesden ziyade ihtiyaçları bulunduğu aşikardır. İşte bunun içündür ki benim tahriratım gazatada pırıl pırıl ve imla-yı asliyesine (doğru yazdık mı İskender Bey evladımız?) sadakatle nerşolunurken, bir kısım arkadaşlar işin aslını bilmeden avludan orta kata pıçak çekiyorlar.
Tecarib-i kesireden muradım sadece bundan ibaret değil tabii ki; Şaban-ı şerife girişimizi vesile sayarak İrfan Beyefendi arkadaşımız refik sıfatıyla bizim fakirhaneye dahi bir kısım mevsim yemişlerinden mürettep bir sepet göndermek inceliğini gösterdiğinde mütebahhiremin mütebaki kısmından istifadesi peh sehil olacaktır. Esasen tecrübe, sırf fındık-fıstıkla ikmal olunabilir bir mevhibe değilse de şu matbuat cengelinde eşimize-dostumuza muavenette bulunmazsak insaniyet nerede kalır?
Asıl meseleye avdet edelim ey azizler; insanın ana lisanını kusursuz bir derecede ve latif bir endam ile tasarruf eylemesi hakikaten pek mühim bir meseledir. Bu hususta israf-ı kelam eyleyen arkadaşların söze eziyet etmeye mahal bırakmaksızın şu fakiyrin muharreratına atıfta bulunmaları ve kestirmeden, "Recai Bey'in makalelerini dikkatle okuyun kafidir" diyerekten işi halletmeleri elbette daha bir mütemenna keyfiyettir lakin azizim nerede o fetanet?
Makalatımı kesip muska niyetine muşamba bezlere sarıp koynunuzda gezdirin veya bir şişe suya bandırıp her sabah şifa niyetine bir çorba kaşığı için demiyorum ey arkadaşlar; harita üzerinden adres tarif edip milletin aklını karıştıracağınıza heman yanıbaşınızda bezl-i irfan ve hamiyyet ile meşgul bulunan zevatın asarını işaret buyrun kafidir;
Gerisini ben hallederim esasen.